İspanyol Ressamları arasında triumvira (biz Üç Büyükler şeklinde ifade edebiliriz diğer iki büyük El Greco ve Diego Velázquez kabul edilir) olarak nitelenen sanat dâhilerinden biridir Goya. Tam adı akılda kalmayacak kadar uzun: Francisco José de Goya y Lucientes.
Aragon bölgesinin küçük bir kasabasında 30 Mart 1746 günü dünyaya gelen Goyanın babası resim ve oymacılıkla hayatını kazanırdı, annesi ise Aragonlu küçük soylu bir aileden geliyordu. Goyanın çocukluğu hakkında çok fazla bilgimiz yok, ancak 14 yaşlarındayken resme olan merakı ve yatkınlığı sonucu yerel bir sanatçı olan José Luzanın yanına çırak olarak verildiğini ve bu ilk ustasının stüdyosunda dört sene geçirdiğini öğreniyoruz kaynaklardan.
1763 senesinde Madride gitti ve çalışmalarıyla çok arzu ettiği San Fernando Akademisinin ödülünü kazanamasa da orada bir başka Aragonlu ressam Francisco Bayeunın dikkatini çekmeyi başardı. Daha sonra kız kardeşini eş olarak aldığı Bayeu ile aralarındaki etkileşim Goyanın erken sanatı üzerinde büyük tesire yol açtığı gibi, kendisine kimi sanat toplantılarına katılma ve yeni bir çevre edinme şansı sağladı.
Rococo ekolünün baskın olduğu bu sanatsal ortamdan sonra, 1771 senesinde görgüsünü arttırmak için gittiği İtalyada yaklaşık bir yıl kadar bulundu, bu arada Parma Akademisinin düzenlediği yarışmayı kazanarak şöhretini arttırdı.
İspanyaya dönüşünde artık ünlü ve bilinen bir ressamdı.
Bazı manastırların fresko çalışmalarından sonra, artık kendisinden bir asır evvel yaşamış Velazquezden bu yana en muhteşem eserleri yaratacak sanatsal olgunluğuna ulaşmıştı Goya.
1786da, kırk yaşında iken Kral III. Charlesın emrine girdi ve bir süre sonra imparatorluğun baş ressamı ünvanını taşımaya başladı.
Güney İspanyaya gezmeye gittiği 1792 senesi Goyanın hayatında bir milat oluşturur. Bu yolculuk sırasında ardı ardına geçirdiği ciddi hastalıklar işitme duyusunu tümüyle kaybetmesine yol açtı ve içine düştüğü derin karamsarlık hissi eserlerinde işlediği konulara da yansıdı.
Yaşadığı bunalımların şiddetiyle ruhu kavrulurken,güzel bir dul olan Alba Düşesi ile yaşadığı aşkın ortaya çıkmasının yarattığı skandal ve ardından Napoleon komutasındaki Fransız askerlerinin İspanyayı işgal etmesi sonucu yeni ruhsal travmalar geçirdi, Bir vatansever olarak (3 Mayıs 1808 isimli tablosuna ve pek çok çizimine konu ettiği gibi) Fransız askerlerinin İspanyol vatandaşlarına yaşattığı zulüm ve acıları bizzat gözlemleyerek daha da karanlık bir karaktere büründü ve bunu özellikle küçük çizim serileriyle kâğıda döktü.
1815 yılında Goya kendisini toplum hayatından hemen hemen soyutlamış gibiydi, artık yalnızca arkadaşları ve kendisi için resim yapıyordu.
Dört sene sonra, takvimler 1819u gösterdiğinde 72 yaşındaki Goya tekrar çok ağır bir hastalığın pençesine düştü. Çeyrek asırdır kulakları işitmiyordu, Napoleon savaşlarının zor ve ıstırap dolu dönemini görmüş, ardından İspanyada yaşanan kargaşa ve iç mücadelelerin tam ortasında yaşamıştı.
Toplumdan ve tüm insanlardan kaçmak, herkesten ve her şeyden olabildiğince uzak yaşamak için yaşamında radikal bir değişikliğe gitti: Uzun zamandır birlikte olduğu Leocadia Weiss ile beraber Madridin dışındaki kırsal bir bölgede, sade, dikdörtgen biçimli iki katlı basit bir eve yerleşti. Ev başka insanlar tarafından çoktan beridir "Quinta del sordo", yani Sağır Adamın Köy Evi olarak adlandırılıyordu, çünkü evin Goyadan önceki sahibi de sağırdı. Burada yaşamanı sürdürmeye başlaması Goya üzerinde asla iyileştirici bir tesir yapmadı.
Goya "Quinta del sordo" nun alçı duvarlarını o güne (ve belki de bugüne) dek yaratılan en rahatsız edici, en yoğun, en dehşetli resimlerle süslemeye başladı. Kara Tablolar olarak anılan bu eserler Goyanın sanatında eriştiği doruk noktalarıdır. Siyah, gri ve kahverenginin ağırlıklı kullanıldığı bu karanlık eserlerin hiç birisine isim vermedi, zaten evinin duvarlarına yaptığı bu resimler herhangi bir ticari amaç güdemezdi. Kara Tabloların isimleri, daha sonra kimi sanat tarihçileri tarafından müştereken uygun görüldü/uyduruldu.
Ölümünden çok sonra, 19. yüzyılın sonlarında Sağır Adamın Köy Evinin duvarları yetkililerce sökülerek Madriddeki del Prado Müzesine ***ürüldü ve bu resimler plasterlerle özel bir teknik uygulanarak tuallere (canvas) geçirildi.
1824 senesinde sağlık sorunlarını bahane ederek Kral VII. Charlesdan aldığı izinle Fransaya, Bordeauxya yerleşti, iki sene sonra kısa bir ziyaret için uğradığı Madridte İmparatorun baş ressamı ünvanını bıraktığı bildirdi. 16 Nisan 1828 tarihinde Bordeauxda hayata veda eden Francisco de Goyanın sanatsal çizgisini takip eden çıkmadı, ancak sonraki yüzyılda pek çok sanatçı, özellikle Picasso kendisinden ilham aldığını itiraf etti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder